Dilimize “küyerelleşme” olarak çevrilen glokalizm, küreselleşme süreci içinde kendine, küresel ve yerel markaların yerel pazarlardaki rekabeti çerçevesinde yer bulmuştur. Yerel pazarlara inen küresel markaların, satış yaptıkları bölgenin geleneksel değerlerini, beğeni ve alışkanlıklarını göz önüne alarak ürün yelpazeleri ve lansmanlarında küresel bir standardın dışına çıkıp, değişikliğe gitmeleri, küresel değerlerin yerel semboller kazanmasını ifade eder. “Küresel düşün, yerel hareket et” söylemi bunu güzel ifade eder. Yerel değerlerin küresel anlamlar kazanması ise, onların küresel sermayeler tarafından birer tüketim öğesi olarak pazarlanmalarıyla gerçekleştirilir. Glokalizmin, “küresel”in yerelliğe inme ayağı, çokuluslu markalar tarafından bütün dünyadaki yerel pazarlarda benzer stratejiler geliştirilerek yönetilir.
Görsel ve elektronik medya aracılığıyla ürünlerinin süslü kılıflar ile tanıtımını yapan markaların satış teknikleri benzer olmakla birlikte, yalnızca ürünlerin milli öğelerce farklılıkları gözlemlenir. Türkiye gibi toplumlarda Ramazan ayıyla, cola tüketiminin bağdaştırılması veya diş macunu reklamı, misvak özlü COLGET, KÖFTEBURGER, MC DONALD’S yanında ayran verilmesi gibi özendirici, aldatıcı ve kurnaz lansmanlar, çokuluslu markaların daha çok satış yapabilmek adına bazı ahlaki hassasiyetleri göz ardı edebildiklerini göstermektedir.
30 Ocak 2010 Cumartesi
insan bilgisinin ilkeleri
Başlangıçta Descartes, felsefenin ilkelerinin altı bölümden oluşmasını düşünmüştü. ‘bilginin ilkeleri’, ‘maddeler dünyasının ilkeleri’, ‘evrenbilim üzerine öğretiler’, ‘yerin fiziksel yapısı’, ‘bitki ve hayvanlar’ ve ‘insan’. Ne yazık ki, bu bölümlerin son ikisini yazmaya fırsatı olmadı.
FOUCAULT’UN DEVLET IRKÇILIĞI
Foucault iktidarı analiz ederken ilkin hükümranlık kuramını ele alır ve hükümranlık dönemlerinde iktidarın nasıl olduğunu ortaya çıkartmaya çalışır. Hükümranlık kuramı: toprak ve toprağın ürünleri üzerinde uygulamada olan bir iktidar biçimine bağlıdır. Bu kuram iktidar yoluyla malların ve zenginliğin yer değiştirmesi ve sahiplenilmesiyle ilgilidir. Hükümranlığın bu teorisinde, yaşam ve ölüm hakkı onun temel ayrıcalıklarından bir tanesidir. Bu, uyruğun hükümdar karşısında, ister canlı ister ölü olarak kendi üzerinde bir hakkı olmadığı anlamına gelir. Bu daha çok XIX. Yüzyıla kadarki mutlak monarşilerin (kralların) olduğu dönemleri kapsamaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)